BÜYÜK BİR DÜNYA SAVAŞI YAKLAŞIYOR MU?
İran-İsrail arasında yaşanan gerginlik uzun bir süredir devam ediyorken 13 Haziran'da İsrail'in İran'a saldırması ile bu gerginlik yerini karşılıklı sert müdahalelere bıraktı. İsrail'in ilk saldırısının ardından İran'ın da misillemesiyle beraber müdahalelerin dozu arttı ve hala da devam ediyor. Dünyanın gözü kulağı Ortadoğu sahasında yaşanan bu gelişmelere çevrilmiş durumda ve bir süre daha gündemi meşgul edecek gibi duruyor.
İran-İsrail arasında yaşanan bu gerginliği çok geniş çerçevede ele almak lazım ise de burada yazıyı kısa tutmak için son gelişmelerle konjonktürel bir değerlendirme yapmak daha faydalı olacaktır. İsrail, 13 Haziran akşamı -tam da ABD ile İran arasında gerçekleşecek olan nükleer program toplantısından 2 gün önce- İran'da çok sayıda noktaya hava saldırıları düzenledi. Bu hava saldırılarında İranlı üst düzey liderler ve bilim insanları öldürüldü, nükleer ve hava savunma sistemleri bombalandı. Buna karşılık İran, İsrail'e füze saldırılarıyla misilleme yaptı. Dünya kamuoyunda bu çatışma ilk başta çok ciddiye alınmasa da devam eden günlerde saldırıların ve müdahalelerin dozu arttı. Bu yazının yazıldığı sırada da hala çatışma hali devam etmektedir.
Yazının başında belirttiğimiz üzere bu iki ülke arasında yaşanan çatışma durumu ve gerginlik daha ayrıntılı bir yazıyı gerektiriyor. Bu yazıda olayları daha konjonktürel açıdan ele alacağız çünkü bu defa ABD, bu denklemin içine ciddi bir şekilde girmiş durumda. Geçen hafta boyunca karşılıklı saldırılar devam ederken cumartesi gecesini pazara bağlayan gece ABD, nükleer anlaşma yerine operasyon düğmesine bastı ve İran'ın nükleer tesislerini bombaladı. Trump, savaşları bitireceğim tezi ile başkanlığa gelmiş olsa da İsrail'in baskısı, Trump'ın sabrının kalmaması ve İran'ın ısrarla stratejik hesaplarına devam etmesi durumu bu noktaya getirdi. Evet belki televizyonlarda duyup ve yazılarda da sıklıkla okuduğumuz gibi top artık İran'da. İran'ın tepkileri sürecin gidişatını belirleyecektir. Pazar günü, kapatılacak mı kapatılmayacak mı? kapatılırsa ne olur? diye gündemi haliyle meşgul eden Hürmüz Boğazı hattı ise jeopolitik ve ekonomik dengelerin merkezinde yer almaya devam etmektedir.
Peki önümüzdeki süreçte bizi neler bekliyor kısaca bunları değerlendirelim. Öncelikle ilk ihtimal elbette anlaşma ile bu sürecin durdurulması. Diğeri ise İran'ın nükleer programının yok edilmesi. Peki bu süreçten anlaşma çıkması mümkün mü? Açıkçası bu durum büyük oranda İran'a bağlı. İsrail, İran'nın nükleer programını Ortadoğu'daki varlığı açısından bir tehdit olarak değerlendiriyor ve ABD'ye sunduğu temel argüman ise İran'ın nükleer program konusunda zaman kazanmaya çalıştığını düşünmesi. İsrail, açıkça bu tehditin en kısa sürede ortadan kaldırılmasını istiyor. ABD ise, başkan Trump önderliğinde İran ile nükleer program nezdinde diplomatik çözüm arayışında olduğundan yıl içerisinde bunu vurgulayarak İran'a son tarih olarak haziranı işaret etmişti. Yaşanan bu sert gerilim ortamından başkan Trump'ın ve ABD'nin memnun olmadığını ancak İran'ın nükleer programının bitirilmesi istendiğini de biliyoruz. Bu süreçte gösterilen tutum da açıkçası bunu gösteriyor. Başkan Trump, nükleer program nezdinde kati suretle müzakere değil tam teslimiyet istediğini birden çok kez söyledi.
Peki İran anlaşma yapacak mı? Bu soruya kesin bir cevap vermek mümkün değil. İran, elindeki büyük güçlerden biri olan "milis gücünü" kaybetmeye başladı ve ülke bu güçlerin etkinliğinin azalmasıyla stratejik bir boşluğa düştü. Hamas ve Hizbullah'ın ciddi darbe alması ardından, Tahran elindeki diğer önemli gücü yani nükleer gücü öne çıkarmaya başladı. Bu algı ise nükleer programda ciddi bir hızlanma sürecine girilmesinin temel motivasyonlarından biri ve en önemlisiydi. İran sürecin geldiği bu noktada iki temel açıklama yapıyor; birincisi İsrail'in bu saldırgan tutumu sona ermeden masaya oturmayacağı, ikincisi ise tam olarak kısıtlanmış nükleer program seçeneğini reddetmesi. ABD ise hafta sonu, hava kuvvetleri tarafından yaptığı sert operasyon ile -bir gece ansızın- İran'ın üç nükleer tesisini hedef aldı. Bu kimsenin beklemediği sert ve hızlı bir operasyondu. Bu operasyonlardan sonra ise İran, nükleer tesislerin daha önceden boşaltıldığını ve artık ABD üslerinin açık hedef olduğunu söyledi. Eğer İran, iddia ettiği gibi nükleer tesislerini boşalttıysa ve nükleer programı imha edilmediyse, anlaşmaya yanaşmayacağı güçlü bir olasılık olarak değerlendiriliyor. Bu doğrultuda İran'dan ABD'nin bölgedeki varlıklarına karşı saldırılar görebiliriz ki bu durum Ortadoğu'da sıcaklığı epey artırır. Bu süreçte İran'ın milis güçlerinin tekrar sahaya çıkması da mümkün gözükmekte. Özellikle Husilerin, Kızıldeniz'de ABD varlıklarına ve özellikle batılı şirketlere ait gemilere yönelik faaliyetlerini artırması ve ABD üslerine yönelik saldırıların gerçekleşmesi bekleniyor. İran'ın, bu hususlarda katı durmaya devam etmesi ve üstüne Hürmüz Boğazı'nın kapatılması gündeme gelmesi net bir savaş atmosferinin açık ilanı anlamına gelecektir.
Hürmüz Boğazı, küresel ekonominin ve uluslarası siyasetin en kırılgan noktalarından biridir. Bu durumun gerçekleşmesi küresel ekonominin krize girmesinden tutun, enerji fiyatların artması ve askeri çatışmaların körüklenmesine kadar uzanan yıkıcı bir domino etkisi yaratır. Hürmüz Boğazı, uluslararası toplum için tartışmasız şekilde güvenliğin kırmızı çizgisidir. Açıkçası şuan küresel ortamın ince bir çizgi üzerinde durduğunu söyleyebiliriz. İran'ın atacağı adımlar sürecin nasıl devam edeceğini bize gösterecek.
Yorumlar
Yorum Gönder